Recep Tayip Erdoğan Haklı…
Bir yandan GDO’lu ürünler, bir yandan çevre sorunları…Görünüşe göre oldukça karışık, karanlık ve de dönüşük erkek türünün yarınları… Neden mi ?...
Bilindiği gibi son yıllarda bilim dünyasından sesler yükselmekte; erkeklerin kısırlaştığına ilişkin… Bu acıklı durumun nedeni de kadınların çocuk doğurmamak için giriştikleri eylemlerin olumsuz dışsallığı… Daha anlaşılır bir dille; kadınların doğurganlıklarına gem vurmak için aldıkları doğum kontrol hapları… Ve kadınların; “kadın-başarı-çocuk” denkleminin, “çocuk da yaparım, kariyer de” reklam cıngılındaki gibi kolayca çözülemediği gerçeğiyle yüzleşmiş olmaları… Ve de bu gerçekle yüzleşmiş olan Havva kızlarının; doğum kontrol haplarından aldıkları yardımla yumurtalarını işlevselliğinden uzaklaştırmaları…Daha sonra bu yumurtaların bedenlerinden atılmasıyla akarsulara, deryalara, denizlere ve de okyanuslara ulaşması…İşte bu ulaşmanın sonucunda başlıyormuş erkeklerin kısırlaşmasının süreci ve giderek hormonal dönüşümünün serüveni…
İnsan organizmasının ağızdan alınan her nesneyi, doğaya bırakmasıyla denizlere ulaşan bu haplar (ki RTE’nin yutturacağı Anayasa hapı kadar riskli, tehlikeli, ürkütücü sonuçlarıyla); önce balıkların erkeklikten efemineliğe, daha sonra da bu balıklarla beslenen erkeklerin sperm sayısının düşmesine (bir bakıma onların da efemineleşmesine) neden oluyormuş…Dolayısıyla erkekler giderek kısırlaşmaya, kadın yumurtasını dölleme işlevini yerine getirememeye başlıyormuş… Ve özellikle balıkla beslenme özeninin ve alışkanlığının yaygın olduğu ABD ve AB’de erkekler giderek dişileri dölleyemiyormuş…Bu nedenle de gelişmiş Batı ülkelerinde kadınların doğurganlığı azalmaya, gerçekteyse erkeklerin dişileri dölleme yeteneği yitirilmeye, böylece nüfus artış hızı düşmeye başlamış…
Dünya düzeninde, ekonomik krizin teğet geçtiği gibi nüfusta düşüş olasılığı da bizden teğet geçsin düşüncesiyle olsa gerek son yıllarda RTE, dile getirmekte biteviye; “en az 3 çocuk yapın” buyruğunu…Ve RTE dillendirdikçe bu buyruğunu, sanki birilerine kediler kaptırmışçasına kuyruğunu; canhıraş feryat-ı figanlar yükselmekte semaya… Gidinin Babası DEMİREL bile katıldı bu koroya; “Bunun sonu olur milli felaket” sözleriyle…
Oysa gün bugün, saat bu saat…Baba, hiç baba olmamış ki nereden bilsin çocuk metası bağlamında nedir fiyat ?...Pazar muhtelif; bunun organ mafiası, bebek satışlarının getirisi var, uyuşturucu ve de sex işkolu var…Baba, baba olmamış ki nereden bilsin piyasa talep eğrilerini ?... Anadolu’nun babayiğitleri tam şimdi kaptı parayı…Ne de olsa üç tarafı denizlerle çevrili yarımada coğrafyasında konuşlanmış bu ülkede; balıklara alık, alık bakıyor diye hor görülenler, erkeklikten sınıfı geçecek, spermleriyle Dünya’yı şenlendirebilecek…Az birazcık Ege ve Marmara kıyılarında yaşayan kentsoyluların dışında, balık yemedikleri için “folik asit eksikliği nedeniyle” alıktan sayılanlar, bundan böyle erkekliğin kitabını yazmak nedir ki erkekliğin namını, şanını sürdürebilecekler ve belki de çok yakın bir gelecekte dölleriyle ABD ve AB’nin nüfus artışı için hizmet verebilecekler…
İşte fırsat, işte olanak… Bu fırsatı kullanmayanlarsa; katıksız avanak…Haydi iş başına; en az üç çocuk yapmaya…
Ne kültürel emperyalizm, ne küreselleşme… Osmanlı’dan da güçlü olacak bu kez genleşme, dolayısıyla egemenleşme…Balık yemiyorlar diye Anadolu’nun yağızlarına elleşme… Öyle fazlaca da depreşme, depreştirme… Düşmesin gebelerin, bebeleri…Pek gururludur babaları…
Yürüyecek yeniden namları; BİR TÜRK DÜNYAYA BEDEL… “Her şey satılık” diyen RTE; bundan böyle ABD ve AB’ye DAMIZLIK TÜRK ERKEĞİ bile ihraç eder… İsterlerse almasınlar Anadolu karayağızlarını AB’ye, vize de vermesinler ABD’ye…Onlar kısırlaştıkça, balık yemediklerinden dolayı, alık saydıkları Anadolu errrkeklerinden spermler dolaşacak Dünya’yı…
Kuşkusuz işin şakası, latifesi bir yana; doyumsuz hırsları uğruna Dünyamız’ı kirletenler, sonunda kirlettiler kendi bedenlerini… Düşünsünler bakalım; nasıl ödeyecekler bedellerini ?...
Günün alt başlıkları:
*Bilindiği gibi RTE “en az üç çocuk yapın” diye buyurmadan çok önceleri, atik davranan karayağızlar, 1960’lardan beri Ari Alman Irkı’nı, Hitler’in kemiklerini sızlata, sızlata çoktan dölledi, Anadolu’nun çocuk bereketini taşıdı Almanya’ya… Onların menopoza kaçmış dişileri yayılsa da Antalya’nın güneşinde, Neo Naziler yaksa da Türk pasaportu taşıyanları…Belki önceleri süpürdüler sokakta çöpleri, “en alttaliker”den sayıldılar, bugünse onların yerel meclislerine girmekte, yönetime katılmakta, ekonomilerini sırtlarında taşımaktalar…
**8 Nisan Dünya’da ROMAN Günü imiş (bildiğiniz Çingeneler’in günüymüş bir başka deyişle)…Roman (Çingene) Açılımı şerefine olsa gerek ilk kez kutlanmış ülkemizde…
Aman unutmadan önemli günler listemize yazalım; 5 Ekim Dünya Çocuk Günü, 1 Eylül Dünya Barış Günü, 24 Nisan Dünya Günü, 5 Haziran Dünya Çevre Günü gibi, 8 Nisan Dünya Çigan, pardonnn Dünya Roman Günü diye…
Geçmişte kimlik kartlarında “Kıpti, Esmer Vatandaş” yazan Çingeneler; vur patlasın, çal oynasın göbek atmışlar “Romanlar’ın Cemil İpekçisi” Murat’ın öncülüğünde…
Sanki 8 Nisan Dünya Roman Günü’ne nazire yaparcasına, yine 8 Nisan 2010 gününde; genç bir kadın dayak yemiş esnaftan neredeyse ölürcesine… Esmerce bir kadın, yanında çocuğuyla alışveriş için girdiği bir dükkanda Çingene bir hırsıza benzetilmiş. Benzetildiği için de amiyane deyişle bir güzel benzetilmiş; dayakla… Kadıncağız zor atmış karakola kendini…Ve aramış telefonla eşini… Meğer eşi bir öğretmenmiş devlet okulunda…
Hani yaklaşık onbeş gün öncesinde RTE ROMAN AÇILIMI yapmıştı…
Demek ki neymiş ?... RTE’nin buyurmasıyla olmuyormuş… Halk açılmayınca; gerçekteyse halkın aklı basmayınca öyle tepeden inme, AVM açarcasına olmuyormuş bu “açılım” işleri…
Bir de kurdele kesip, deve kurban ediverseydiler de Çingencikler’in kusakları et görmüş olsaydı şu Çingen/Roman Açılım fiyaskosu gerçekleştirilirken …
Hani hap yutturacaklarmış ya bu halka; bu gidişle hapı kim yutacak acaba ?...
İki ileri, bir geri; Mehter adımlarıyla KEMALİN CUMHURİYETİ’ni yok sayıp, şu “sözde” GÜLİSTAN’da işler televizyon yansılarından tehditkar gözlerle ve sözlerle veryansın edildiği gibi kolayca yürümüyor. KENTSEL DÖNÜŞÜM projelerinde olduğu gibi “buldozerlerle yıktım, gökdelenleri diktim…İstanbul’un yarısı Newyork, yarısı Dubai olacak, rantiyenin cebi daha da dolacak” kolaycılığıyla bu halkın değerleri hemencecik çürümüyor…
Matematikde toplamanın sağlaması, çıkarmayla yapılır… Bölmeninki de çarpmayla…Bu ulusu bölüp, sonra da duvara çarpmaya kalkışanlar; tezden sevinmesinler, bilsinler ki bu gidişle halktan olacak oylar karaborsa…
Bu yazıda “ RTE haklı” diye başladık söze…Amacımız birazcık mizahla izah; çevre sorunları bağlamında Dünyamız için…Siyasal kirlenme bağlamında ülkemiz için… Sürçü lisan ettikse affola… Usumuzun erdiğini, yazalım; aymayanlar aysın, geleceğimiz aydınlık ola…
Selma ERDAL; Bursa