LAFOLOG MENOPOZ CADI - Kamer GENÇ, Yiğit BULUT, Nihat GENÇ...
   
 
  Home
  Contact
  GDO ya da Genetiği Dönüştürülmüş Oğlanlar...
  GDO ya da Gıdıklama Dengemi Oğlum...
  Gençlerin İşsizliği...
  Tabiiki Geçeceğiz Sınır Ötesine...
  Hülya Bu...
  İlk Kurşun Anıtı...
  Turkishman In Newyork...
  Boşver Be Kadın...
  İnsan Haklarının Anlamı...
  İsteriz de, İsteriz !...
  BEŞİKTAŞ Şampiyon, ORTA DİREK Küme Düştü...
  Ben Olsaydım...
  Hazmedilecek Daha Ne Kaldı?...
  Yıl 2009...
  Bir Maç Analizi...
  Pink Taxi
  Bir Yakınma Yazısı...
  İçelim Açılalım...
  Neyi Anlamıyorsun Nuri ?...
  Viagra...
  İslamiyet ve Eşcinseller...
  Cumhuriyeti Kavramak...
  Hacivat'la Karagöz
  Atatürk İlkeleri'ne AÇILIM Yapmak...
  5 Ekim Dünya Çocuk Günüymüş...
  Ampul Yutmuş Yılan...
  Tıpta Laiklik...
  Can Güvenliğimiz İçin Bir Dilekçe...
  Kimin Üstünlüğü ?...
  Koş Vatandaş, Koş; Kurbanlık Bunlar !...
  Eyvah !... Başımıza Taş Yağacakmış...
  Halkçı ECEVİTLER ya da ECEVİT A.Ş. Üzerine Bir Yazı
  25 Kasım...
  Hoşgörü...
  Derde Derman SARIGÜL...
  Kadınlarımıza...
  KALKIN AYAĞA ANADOLUNUN ANALARI !...
  10 Aralık için bir yazı
  Kamer GENÇ, Yiğit BULUT, Nihat GENÇ...
  Son Kertede Amaç; KÜRDİSTAN...
  Sandalye Kapmaca...
  Kırmızı Alarm !...
  Su Diye İnlemek İstemiyorsanız; TOPBAŞ Efendi'yi Durdurun !...
  Bugün Bizans Düştü !...
  RTE Haklı...
  Bugünlerde Pek Moda...
  Kutlu Doğumlar...
Kamer GENÇ, Yiğit BULUT, Nihat GENÇ…
 
Cuma’dan, Cumartesi’ye geçerken günün adı, saat 23.45 sıraları Meclis Tv’den görüntülerde, “tek kişilik muhalefet” Kamer GENÇ; çek yasa tasarısına ilişkin görüşmeler sürerken, eleştiriyor AKP egemenlerini ve de  bu yasa ile kurtarır gibi yaparken, daha çok batıracaklarını karşılıksız çek nedeniyle tutuklu olanların durumlarını… Her zaman olduğu gibi heyecanlı, her zaman olduğu gibi kendine özgü ussal bakış açısıyla ve yorumlarıyla haklı Kamer GENÇ… Ama AKP sıralarından sesler yükseliyor; sataşmalar, alaycı gülüşmeler… Daha da öfkeleniyor Kamer GENÇ…Yeniden söz hakkı istiyor ve Başkan Vekili Güldan MUMCU da hafif alaycı gülümsemesiyle; “yeterince konuştunuz” diyerek yerine oturmasını söylüyor… Tunceli Bağımsız Milletvekili GENÇ’in ardından bu kez soyadı değil de kendisi genç olan AKP’nin Samsun Milletvekili geliyor kürsüye…Besbelli ki amacı Kamer GENÇ’i eleştirmek, kendini “hukukçu sanan, hukukçu özentili bir adam” sözleriyle aklınca  Kamer GENÇ’i küçümsemek… Oysa Kamer GENÇ; Devlet’in eski bir yargıcı, eski bir hakimi… Kim, kimdir?... Nedir, nasıldır, ne bilir, birikimleri nedir ?... Çarıklı erkan-ı harb  ne bilir bunları ?...  AKP’nin Samsun Milletvekili; soyadı değil ama kendisi genç olan, ama pek çok bilgiye, birikime geç kalan bu zat-ı muhterem de büyük olasılıkla avukat…Kuşkusuz mafyanın, katilin, ahlak düşkünü kadınların, üfürükçünün, tükürükçünün, tarotçunun, falcının işlerine bakan türünden pek çok benzeri gibi…Hani sınavda en düşük puanı alıp da; yargıç, savcı olmayı başaramayınca, avukatlığa soyunan ve kuşkusuz da F tipi eğitim sisteminden hukuk fakültelerine koşan türden (Çağdaş Hukukçularımız’la en ufak bir benzerliği olmayanlardan)… Sanki yalnızca o hukukçu olabilirmiş… Hukuk üzerinden yorum yaparak; yasa tasarısını eleştiren Kamer GENÇ de kimmiş ?...
AKP’nin Samsun Milletvekili’nin ardından kürsüye CHP’nin Konya Milletvekili KULKUL geliyor… Yasa tasarısının eleştirisini yaparken; AKP’nin ekonomideki beceriksizliği nedeniyle zora düşüp, çeki karşılıksız çıkan esnafa, tüccara iki yıl kadar bir süre kazandırılıyormuş gibi yapılırken, getirilen koşullarla karşılıksız çek verme suçlusunun borcunu kapatmak için, daha da büyük borca girip, sonrasında çok daha zora düşeceği yaklaşımıyla konuşmasını tamamlıyor.
Ve MHP sözcüsü de çek maduru kişinin; verdiği karşılıksız çek nedeniyle cezaevinde tutuklu bulunan kişi değil, malına karşılık para yerine elinde karşılıksız çek bulunan çiftçi, üretici olduğunu, dolayısıyla gerçek madurun bu insanlar olduğunu, onları düşünerek bu yasaya destek verdiklerini belirtiyor…
İşin doğrusu; balın üzerine sirkenin gitmediği gibi, Kamer GENÇ’in üzerine de ne CHP’li, ne de MHP’li muhalifler çekilmiyor… Sokak ağzıyla; çene suyu çorba kalıyorlar Kamer GENÇ’le karşılaştırılınca…
 
Zaplıyorum, HABERTÜR’e zıplıyorum…Yiğit BULUT; karşısında Ali SİRMEN, Can ATAKLI, Altan TAN ve Diyarbakır San. Tic. Oda. Bşk….Gündemlerindeyse; DTP’nin kapatılması var…
Yiğit BULUT; “sanki/güya/sözde/kanarsan/yersen” sormuş izleyicilere; “DTP’nin kapatılmasını doğru buluyor musunuz ?” diye… Sanki bütün Türkiye onları izliyor, “bakalım Yiğit BULUT bu gece bize ne soracak?” diye hazır olda bekliyor… Ve hemen almışlar cep telefonlarını ellerine “sanki/güya/sözde/kanarsan/yersen”, hemen parmaklar çalışmış; oylama için çekilmiş mesajlar, gönderilmiş oylar… Oylamanın sonuçlarını gösteren  Türkiye haritası yansıda; yeşil ve kırmızı renklere boyanmış olarak…Renklendirme oy yüzdelerine ve de oyların geldiği kentlere göre yapılmış(mış)…
Sonuçta; EVET oylarının yüzdeleri ki yansıdaki Türkiye haritası üzerinde yeşil boyalı alan ve HAYIR oylarının yüzdeleri ki kırmızı alan… Gelen oyların dağılımıyla sınırları çizilmiş iki bölge ki külliyen yalan… HAYIR oylarının oranlarının renksel dökümü kırmızı bölge; kör, kör parmağım gözüne “sözde” Kürdistan… EVET oylarının oranlarının renksel yansıması yeşil bölge de geriye bizlere kalan…
Şu Yiğit BULUT; yıllar önce, sesiz sakince Kanal D’de, Şule BULUT’un 12.30 haberlerinin ardından efendi, efendi ekonomi yorumları yapardı ve adam bilirdik kendisini…HABERTÜRK’e geçiş yaptığından beri Yiğit BULUT da yalakalık yapacağım diye bulaştırmakta pisliği; yüzüne, gözüne, en çok da diline… Gerçi HABERTÜRK de açılış yaparken kandırdı halkı; daha sonrasında yüzünden Atatürkçü, Cumhuriyetçi maskesini attı, şimdilerde yağ, bal dökmekte “demokratikleşme” martavalı niyetine ayrılıkçı, bölücü, kindar dindarların önüne…Sonuç olarak gönüllerinde yatan haritayı “güya” izleyiciden gelen DTP konulu EVET-HAYIR oylamasıyla çizen bu misak-ı milli düşmanlarına daha çok dayanamıyorum bir zapla, ART’ye zıplıyorum…
 
ART’de Nihat GENÇ; VERYANSIN ediyor… TÖ’den başlatıp da sözü, günümüze getiriyor ve TÖ ile birlikte DEVLET kavramının nasıl yıpratıldığını, köşe dönücü, iş bitirici, kolaycı insan tipinin nasıl özendirildiğini, oluşturulduğunu anlatıyor… Ve “ikinci” bir TÖ olma hevesiyle siyasal arenaya sürülen RTE (ve bence apartda ya da yedekte bekletilen SARIGÜL) gibilerini artık “Türkiye halkının istemediğini” anlatıyor ve en çok da İNSAN kavramı üzerinde duruyor. Duygulu, duyarlı, düşünen, ölen gençler, Mehmetçikler için içi yanan, ülkesinin kaynakları satıldığında üzülen… Polisine, ordusuna, yargıcına, savcısına; siyaset bulaştırıldığı için daha da çok üzülen ve kurumlarını geri isteyen GERÇEK İNSAN dolayısıyla gerçek yurtdaş (yurttaş değil baylar, bayanlar) kavramı üzerinde duruyor ve Cuma’dan, Cumartesi’ye akan zamanda saat 03.00 olduğunda; yıllar öncesinde yazıya düşen dizelerim, düşüyor usuma, buluşuyor Nihat GENÇ’in özlü sözleriyle ve onun VERYANSIN’ına katılıyor dizelerim “30 YILLIK ANIMSAMA”…
 
 
*30 Yıllık Anımsama
Aldığımız harçlık elli kuruş
Hamburger-cola değil ama
Otuz kuruşa gazoz, yirmi kuruşa simit
Düşlerimizde binbir umut
Biz zor günlerin çocuklarıydık…
Ansızın bir sihirli değnek dokundu
Yaşamın tüm renklerine
Verildi bir yerlerden buyruk
Düşlerimizden çok uzaklara savrulduk…
Oysa bizler tören çocuklarıydık
Yirmiüç Nisanlar’da, Ondokuz Mayıslar’da
Her birimiz kelebek, çiçek, böcek
Günü geldiğinde ülkesi için ölecek…
Giderek boşa çıktı umutlar
Sorunlar göğsümüzde saplı kanlı bıçak
Yükseldi acılar Anadolu’dan
Biz buralardan başka yerlere göçek…
İşsizlik diz boyu; ama kimin tasası ?...
Yapıldı antlaşmalar devletler arası
Çözüm diye sunuldu bir bilet parası,
“Alaman” doktorlarca aynaya kondu akciğerler
Sayıldı ağızda dişler, pazardan at seçer gibi
Toplandı tahta bavullar, buluşma yeri Sirkeci…
Kalktı trenler Almanya’ya doğru
Halay çekenlerin çığlıklarıyla
Geride kalanların hıçkırıkları yarıştı,
Kuşatmadan atlılar kentleri
Uçurmadan pala kılıçlar kelleleri
Osmanlı’nın yirminci yüzyıl beyleri
Sokakları süpürmek, yaşamlarını sömürtmek için
Yüzyıllarca sonra atalarından; işte Avrupa’daydı…
Naylon gömleklerin, pilli radyoların
Dancing ve restaurantların yaşamımıza karıştığı
Yavan ekmekle beslenen köylümüzün
Mercedes’le tanıştığı yılların ardından
Ülkesine, ulusuna yabancılaşmış bir nesil
Tanıdıkça Anadolulu başka halkları
Çekişmeler, çatışmalar, çelişkiler
Belirdi beyinlerde sorular
Bu düzen değişmeli, ama nasıl ?...
Böylece on yılda bir uyarıların yapıldığı
Suçlunun, suçsuza katıldığı
Düşünenin, düşüncesinin tutsak alındığı
Günlere alıştık…
Yurtda barış, Dünya’da barış yerine
Yurtda yarış, Dünya’da yarış
Saçı bitmedik yetimi unut
Her türlü yolsuzluğa karış çağına ulaştık…
Türkün Lirası’yla birlikte,
Töresiyle, yöresi de yitirdikçe değerini
Köylü sattı tarlasını, davarını
Çevirdi kaçak yapısının duvarını
Kentin ormanına, dağına, taşına
Kan katıldı, tatlı aşına…
Tüm dindarlar oldu, halkına kindar
Çeteler dağdan düze indi
Soygunculuk oldu en önde gelen hüner
Böylesi düzene kargalar bile güler…
Ve dünlerdeki yerini aldı;
Çocuklara günde elli kuruşluk harçlık
Bugünlerde toklar ülkesi Türkiye’de
Arsızca kapıları çalıyor açlık
Tanrım vermesin bu Devlet’e güçlük
Diyenlerin soyları da bir, bir tükendi
Doğruların yolları, erdemsizlerce tıkandı
Köşedönücüler, işbitiriciler parayla yıkandı
Yasalar ezildi, suçluların karşısında…
 
Nereden, nereye ülkem, ulusum
Nereden, nereye ?...
Çakallar indi, kuzuların su içtiği dereye
Buğday ambarı ülkem
Avuç açtı, yabandaki darıya
Bebelerin al, al yanakları soldu
Boyandı sağlıksız bir sarıya
Bütün bunlar nasıl sığdı
Otuz yıllık bir süreye
Almadı usum gitti bir türlü…
 
*1966-1966 yılları için yazıldı bu dizelerim… Ne yazık ki bu günlerde o yılları bile arar oldu gözlerim…
Selma ERDAL; Bursa
 
 
Today, there have been 14 visitors (28 hits) on this page!
This website was created for free with Own-Free-Website.com. Would you also like to have your own website?
Sign up for free