İnsan Haklarının Anlamı
“Günümüzün egemenleri bir türlü geçirtemedi Mehmetçiklerimiz’i sınır ötesine; izin çıkmayınca efendilerinden… Ama kırmadılar efendilerinin re’casını, büyük bir beceriyle geçirtiverdiler sınırdan içeri PKK katilini; anlı, şanlı törenler eşliğinde…”
Bilindiği gibi her yıl 10 Aralık’da; tüm barışsever ülkelerin yurttaşları gibi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yurttaşları olarak bizler de DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜ’nü anıyoruz, bildiriler yayınlıyoruz, söylevler veriyoruz. Bütün bunlara karşın, bir türlü göz ardı edemeyeceğimiz bir gerçek var ki; T.C. uyruğunda olmakla kıvanç duyanları sürekli endişelendiriyor. Bu gerçek de; ülkemizde insan haklarından söz edildiğinde, yalnızca KÜRT haklarının gündeme getirilişi gerçeği… Öylesine ki; ülkemizde insan haklarından söz edilmesinin ön koşulu, Kürt haklarının tanınması (gerçekteyse kendilerine istedikleri ayrıcalıklar/üstünlükler/özerklikler demek daha doğru olacaktır) bağlıymış gibi algılanışı, anlatılmaya çalışılmasıdır.
Bilindiği gibi yaşadığımız Anadolu ve Rumeli toprakları üzerinde egemen olan devletin adı; TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’dir (Bakmayın siz GÜLİSTAN adlı sanal ülkeye; bu ülkenin gerçek olanıdır TÜRKİYE…). Bu devletin yurttaşları T.C. yurttaşlarıdır (GÜLİSTANLILAR değil kuşkusuz; gün gelir onlar da “yedi düvelimiz örneği” geldikleri gibi giderler). ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİ’nin aydınlanmasında ve T.C. Anayasası’nın güvencesinde bu topraklar üzerinde etnik kökenlerine bakılmaksızın güvenlik içinde yaşarlar ve onların bir tek kimliği vardır. Onlar ne Lazlık, ne Arnavutluk, ne Boşnaklık, ne Çerkezlik savında bulunmazlar. Yalnızca ve yalnızca Türklük bilinciyle bu ülkede yaşayan ve Türk kimliğiyle kıvanç duyan yurttaşlardır onlar…
Dolayısıyla da bu ülkede yalnızca ve yalnızca T.C. uyrukluların haklarından söz edilebileceği gerçeğiyle yaşarlar ki Laz, Arnavut, Tatar, Kürt, Türk ayrımı yapmaksızın… Kaldı ki; TEŞKİLAT-I ESASİYE KANUNU’ndan bu yana tüm T.C. ANAYASALARI da bu ayrımı yapmaksızın tüm T.C. yurttaşlarına aynı hakları tanımıştır. En önemlisi de 18 Ekim 1982 günü halk oylaması sonucu yüzde doksanın üzerinde bir çoğunlukla onaylanan T.C. ANAYASASI’nın 10.maddesi de bu hakkı tüm T.C. yurttaşlarına tanıyacak biçimde düzenlenmiştir. Bu bağlamda T.C. ANAYASASI’nın 10. maddesine değinecek olursak; Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.” biçiminde düzenlendiği anımsanabilecektir. Doğaldır ki; bu koşullarda, “İnsan hakları eşittir; Kürt hakları, Kürt kimliğinin tanınması” gibi savlarla ortaya çıkanlara, ANAYASAMIZ’ın öngördüğünün dışında ayrıcalıklar tanınamaz. Ola ki tanınması gerektiği savıyla ortaya çıkanlara da Türk kimliğiyle onur duyan T.C. yurttaşları sorar:
- Arkadaş bu nasıl hak arayışıdır, bu nasıl çelişkidir ?... Bir de benim atamla, senin atanın omuz omuza yedi düveli Anadolumuz’dan attığını, birlikte Kurtuluş Savaşı verdiğini ileri sürüyorsun. Ama bağımsızlık savaşının ardından kurulan, Kemal ATATÜRK’ün bizlere en değerli armağanı, kalıtı TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’ni yıkma çığlıkları atıyorsun… Bu nasıl çelişkidir, bu nasıl hak arayışıdır ?... Ve bu kimin hakkını arayıştır; yedi düvelimizin mi, PKK eşkiyasının mı ?...
İşte önümüzde Yugoslavya örneği… İşte önümüzde Kosova’da dökülen kan ve gözyaşı… Ve işte en güncel örnek; Irak… İşte Machiavelli’nin “böl ve yönet” savına göre parçalanan ya da parçalanmak üzere olan ülkeler… Orta Avrupa’da ve de Ortadoğu’da Osmanlı-Türk izlerini silme amacını da içinde barındıran koyu bir ırkçılığın; 21. yüzyılda, insan haklarının gerçek savunucusu kimliğiyle (PKK’nın sırtını sıvazlamakla birlikte) sürekli ülkemizi eleştiren uygar-demokrat-çağdaş Batı’nın gözü önünde yaşananlar… Ve bu yaşananlara gözleri kör olan Batı; bugünlerde kendi geçmişine kazınmış soykırım yaftasını ille de bize yapıştırmak çabasında…
Bak Kürt Kardeşim, ulus devletimin yurttaşı; bu yaşananlardan alınması gereken dersler var, hepimiz için, ama özellikle de senin için… I.Dünya Savaşı’nın ardından Anadolumuz’u paylaşıma girişen o günlerin yedi düvelinin, bugünkü ardıllarına güvenip de, ülkemizi kan gölüne çevirme…Bil ki onlar; zoru gördüler mi taraf değiştirirler, ortada kalırsın… İstersen geçmişi anımsayalım, her ne denli geçmiş ulusal bellekten silinsin diye bunca çabalar sürerken günümüzde, yine de anımsayalım…
Anadolu halkı o günlerin “Gazi Mustafa Kemal”inin önderliğinde Kurtuluş Savaşı, bir bağımsızlık savaşı verirken ATATÜRKÜMÜZ, Amerikan basınında; “Bir eşkıya, sarı saçlı bir çete başı” olarak tanımlanmıştır. Kuşkusuz başta Fransız basını olmak üzere, Avrupa anakarasında da benzeri sözlerle tanımlanmış, yerilmeye çalışılmıştır. Ardından Türk Ulusu ATATÜRK’ün önderliğinde bağımsızlık savaşını utkuyla bitirince; O’nu daha önce yeren Amerikan basını kendisinden övgüyle söz etmeye başlamıştır. Bilindiği gibi Anadolu atalarının deyimiyle bu durum; BÜKÜLEMEYEN ELİN ÖPÜLÜŞÜ olarak tanımlanır.
Sonuç olarak Kürt Kardeşim; onlar yine gelir Türkün elini öper, ama PKK’nın akıttığı kan gölünde “Türk kimliğinin dışında başka kimlik arayışlarına girişenler” boğulur. Onun içindir ki; gel sen şu NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE söyleminin gerçek anlamını algıla ve içine sindir. Sindir ki; ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİ’nin aydınlanmasında önce yurdumuzda barış içinde yaşayalım, birbirimizle barışalım. Sonrasında Dünya barışı için örnek olmak da, önder olmak da daha kolay olacaktır. Bununla birlikte sen; Anıtkabir’deki anı defterine YURTDA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ İÇİN ÇALIŞACAĞIM diye söz verdiğini yazan yabanın siyahi siyasisine özerklik istemleri içeren dosyalarınla muhabbet, barışmamız biraz olanaksızlaşacaktır… Bilgin olsun; ATATÜRK’ün anıtını devirmek, SADDAM’ınkini devirmek kadar kolay değildir…
- Bilindiği gibi 6 Nisan 2009 akşamında televizyon yansılarındaydı OBAMA ile DTP’li eş başkan ünvanlı ve de TÜRK soyadlı AHMET ( Önce sen bu soyadını değiştiriver bir zahmet)… 20 milyon Kürtten bahisle ve de içindeki ayrılıkçı hisle… Üstelik de göndermede bulunmuş Martin Luther KİNG’in özgürlük savaşımı üzerinden siyahilerin günümüzdeki siyasi başarısına… Sanki hiçbir Kürt bugüne değin Çankaya’da oturmamışçasına…İşte 7 Nisan 2009 günü DTP’li Ahmet’in elinde çantası… Ona göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti; Amerikan mandası… Ve de cumhurun başı da say ki Amerikan Valisi… Ve o günlerde alınan kararlar doğrultusunda, bugünlerde salıverildi PKK eşkiyası… Üstelik de Cumhuriyetimiz’in 86.yaşını kutlamaya hazırlandığımız günler yaklaşırken…
Bundan dolayıdır bu yazımda Kürt Kardeşlerime seslenişim… Hoca Nasreddin
örneği; kırılmadan testi, indirmeli şamarı, çünkü bu aralar bizim Kürt Kardeşler çokça
şımarı…
Selma ERDAL; Bursa